top of page
  • Yazarın fotoğrafıMehmet Ali BOZGEYİK

Kim?

Bir sözcüğün ardından neden diğerinin geldiğini bilmeden ve düşünmeden yazıyorum. Çünkü hayatımın tıpkı bu ardışıklık gibi gelip geçtiğini düşünüyorum. Arada bir durup düşündüğüm de oldu ama aslında tamamen gelip kendiliğinden geçti. Yılların bende bıraktığı izlerin anlamını kavramam çok zaman alacak biliyorum ve belki de anlamağa vaktim olmayacak ama sevgi denen şeyin nasıl olduğunu yakıcı bir şekilde anladığımı düşünüyorum. Aslında kendini görmeden bakmakmış dünyaya. Kendini ne denli yok edersen aşkın alevi o kadar çok çıkıyormuş. Aşk insanın kendini yakmasıyla güçlenen bir ateşmiş meğer. Yakıtı kendimiz olan bu acı dindiğinde artık bambaşka bir kişi çıkıyor küllerinden. Yeniden aynı şekilde sevmesi mümkün olmayan. Kalbin kırık parçalarını toplayarak yapılan her çaba kendi başarısızlığını getiriyor er ya da geç. Oysa yeni bir şey yapmak gerekiyor belki de. Yepyeni bir alevin odununu çatmak gerekiyor yeniden. Hayat bilgisi bana bunu öğretiyor. Kalbimiz sevmeyi yeniden öğreniyor, güvenmeyi de ama temkini de öğreniyor. Kendini ateşten koruyarak sevmenin sakinliğiyle başlıyor ikinci hayatına.

Sözcüklerin anlamına çok güveniyorum. Önem veriyorum. Neyi kastettiğimiz çok önemli oluyor. Kastetmek bilinçlilik içeriyor. Önünü gördüğünü, hedeflediğini ve bilinçli bir şekilde yöneldiğini gösteriyor. Bu yüzden çok önemli. Kastederek konuşmalıyız. Sözcükleri bir ipe sırayla dizerken anlamları arasındaki ilintiyi nakış gibi işlemeliyiz. Çünkü dil anlamını ifade edemediği şeyi söylememiş olur öbür türlü. Boş konuşmanın edebiyatını yapmış oluruz.

Bir aynaya bakıyorum şimdi. Aynadaki yaşlanmış yüzümün kime ait olduğunu düşünüyorum. Genç olduğu zamanları hatırladığım bu yüzün şimdi hangi yüzünü sevdiğimi anlamaya çalışıyorum. Ben bu yüzü hiç sevdim mi diye düşünüyorum. Ömrüm boyunca aynaya her baktığımda başka bir yüz görmeyi arzuladığım bu yüzden kaçamamanın derin hüznü var üzerinde. Kırışıklarla dolmaya başlamış göz kenarlarım, artık yok denecek kadar az kalmış saçlarım, öne çıkmış koca göbeğimle bu hangi kişi? Kim? Açlıkla sınanmış gençliğinin hüzün dolu hatıralarıyla yediği her lokmadan geçmişin öcünü alan bu kısa boylu tıknaz adam kim? Hayatta hangi kalıcı izi bırakıyor acaba? unutulmaması için ne gibi bir değeri var? Çocukları ve karısı onu neden saygıyla ve özlemle hatırlasınlar? Bu ayna kendisine yansıyan siluetleri geri alabilme gücüne sahip olabilseydi keşke… Yirmi yıl önceki üzgün ama genç sayılabilecek halime bakıyor olsaydım keşke. Keşkeler hayatın beyhudeliğine bir göndermedir ne yazık ki.

Ve ben bir sözcüğü diğerinin ardına düşünmeden diziyorum şu an. Kastetmek istediklerimi düşünmeden aklımdan geçtiği gibi yazıyorum. Çünkü elli yıllık hayatımın bir zeytin tanesi kadar değer üretmediğinin bilinci kazıyor kalbimin en derin yaralarını. Küçük bir siyah kedinin bile orijinal davranışlarıyla kalbimizde iz bıraktığı dünyada bir insanın onca uzun yaşamasına karşın kalıcı bir iz bırakamayışı ne acı.

Herkese karışı doğru ve dürüst olma çabasındaki ikiyüzlülüğü kavramam bugüne kalmış. İnsan herkese ve her olaya karşı dürüst olamazmış. Doğruyu söylemek ve doğrucu olmak en yakınlarını bile incitecek bir davranışmış. İnsanoğlu doğruyu değil, bencil mutluluğunu arıyor. Dünyayı kurtarmanın trajedisi burada yatıyor. Mutlu ve eşit bir dünya hayaliyle insanları incitenlerin bilmesi gereken en öncelikli şey her insanın bencil ve acımasız olduğu; kendi amaçları için yapmayacakları şeyin olmadığı. İyilik ve güzellik sosuna bulanmış zorbalıkların tarihidir dünya. Herkes iyi dediği bir şey için acıtır diğerini. Sevgi de bunlardan biridir sadece. Karşıdakinin sevgisi buna dayanma gücünü artırır. Varoluşsal bir tehdit alıncaya kadar.


5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page